17 Aralık 2010 Cuma

Ali Kemal Saran’ın Ardından/ Ali ÖZTÜRK - Günebakış Gazetesi İmtiyaz Sahibi ve Baş Yazarı

Ali ÖZTÜRK-Günebakış Gazetesi Yazarı

Merhum Ali Kemal SARAN

Merhum Ali Kemal SARAN, Fetih'ten Cumhuriyet'e Tarih Sohbetinde

Merhum Ali Kemal SARAN, Araştırmacı Yazar Mustafa YAZICI ile

Ali Kemal Saran... Cenaze namazı için Çaykara’ya gittiğimizde Saran Hoca adına empati yaptık. Bu yollar, bu cami Saran’ın sessiz tanıklarıydı. Saran, medreseden yetişme bir neslin son versiyonlarından biriydi. Ama çoğu meslektaşı gibi köşesine çekilip torun torba sevmedi. Emekliliği Ali Kemal Saran Hoca’ya sanki özgürlüğünü de vermişti. Artık o bir aksiyon adamı gibiydi.


Şuur düzeyi merhumu hep sosyal hayatın içine itti. Dünyanın neresinde bir haksızlık olduğu bilgisine ulaşsa onu hazmedemezdi. Onu kalemine alıp toplumla paylaşmak isterdi. Öyle ki gazetelerde haftada bir yazacağı yazı bazen ikiye, üçe çıkardı. Gazeteler bazen yer bulup yayınlayamazdı.


Yaş mefhumu, Vali, avukat babası olması hayatını hiç değiştirmedi. Her platformda özgürlüğü savundu. Mazlum-Der Başkanlığı yaptı. Mazlum-Der Başkanı’yken Vali odasından kovuldu. Ayrıldı ama hep arkasında durdu. İlahiyat Derneği’ni çok önemsedi. İlahiyat Fakültesi’nin kampüsün içinde olmasını isterdi. Neye, nasıl inanırsa öyle seslendirirdi. Nerede mazlum ve mağdur varsa onların hakkını savunmaya hep destek verdi. İHD eski Başkanları’ndan Gültekin Yücesan ve arkadaşlarının Saran’ın cenaze töreni için Çaykara’ya gelmeleri ve namaza durmaları Saran’ın kimliğinin doğru okunması için önemli bir göstergeydi. Yalnızca kent merkezindeki sosyal hayatla ilgili değildi. Köyünde de benzer koşuşturma içindeydi. Cami için para toplamak ve bu uğurda kazaya kurban gitmek belli ki kaderiydi.


***

Ali Kemal Saran’ın cenaze töreni büyük oranda oğul M. Ulvi Saran ile merhumun dost ve akrabalarının katılımına sahne oldu. Vali Saran’ı gerek Malatya’daki gerek Ankara’daki dostları yalnız bırakmadı. Merhumun dostları ise büyük oranda meslektaşlarından ibaret kaldı. Trabzon-Rize-Giresun-Gümüşhane-Erzurum-Malatya müftüleri ile çok sayıda ilçe müftüsünün katılması bunu gösterdi.


Saran’ın cenaze töreninde siyasiler yoktu. Mazlum-Der çevreleri yoktu. O’nun mücadelesiyle bir yerlere gelenler de yoktu. Hâlbuki Saran’ın ömrü bugün iktidarda bulunan çevreleri iktidara taşımak ve temsil makamına oturtmakla geçti. Saran hep bu değerler uğruna ve kendi adına hiçbir şey beklemeden mücadele etti. Hayatta iken merhuma bir kez bile teşekkür etmeyenler bari cenaze namazına gitseydi.

Ya Mazlum-Der çevreleri... Eski bir Mazlum-Der Başkanı’nın cenazesine katılmak çok mu büyük külfetti? Yoksa propaganda malzemesi yapılacak ortama mı dikkat edildi? Belli ki Trabzon’da Mazlum-Der Başkanı olmak Güneydoğu kadar önemli değildi!


***

Merhum bunların hiçbirini göremedi. Hayatta iken aklından bile böyle bir beklenti geçirmedi. Lakin onun yol arkadaşları arkasından yürüdüğü cenaze sırasında bunları hep düşündü. Konuştu ve üzüntülerini ilettiler. Şehrin vicdanı olunca, zabıt kâtibi görevine soyununca yazmak da bize düştü. Bu yazının amacı birilerine veya bir yerlere sitem yazısı değildir. İlkeleri iğdiş edilmiş insanların nasıl da savrulduğu ve kalan bir avuç samimi insanın aslında yalnızlığını tesbit açısından önemlidir. Kalabalıklara bakıp seslenen üstad Necip Fazıl Kısakürek’in; ‘Bakmayın siz bu kuru kalabalığa, Biz aslında bir dolmuş dolusu bile yokuz’ sözünün anlamına vakıf olabilmektir.


“Son gün olmasın dostum, çelengim, top arabam;
  Alıp götürsün beni tam inanmış dört adam...”


diyen üstadın mısralarının sadece kendisini ifade etmediğini hatırlatabilmektir.


Not: Bu yazıdan merhumun cenaze törenine az kişi katıldığı anlamı çıkarılmamalı. Yalnızca Saran gibilerin omuzlarında, bir yerlere taşınanların duyarsızlığına eleştiri olarak algılanmalı.






BU HABERE YAPILAN BAZI YORUMLAR:


• Hüseyin ŞAHİN 15 Aralık 2010 16:12


Kayınbabam’ın hızına hiç bir zaman kavuşamadık. O yolda yürürken bile bizden daha hızlı yürür idi. O kendisini değil daima başkalarını uzak-yakın, akraba - hısım, Türk-Kürd-Arap demeden; kimin bir sıkıntısı varsa halletmeye çalışır, o herkesin ama herkesin sıkıntısını içinde hissederdi. Sadece önüne, arkasına, sağına ve soluna değil çok uzaklara, dünyanın dört bir yanına bakar, mutlu olanlarla mutlu, mutsuz olanlarla mutsuz olurdu. Uykuda olduğu zaman hariç hayatının hiç bir dakikasında bir şeyler yapmadığı veya kafa yormadığı an olmamıştır. Köşesine çekilip ömür sürmeyi asla tercih etmedi. Ah keşke elinden gelse de bütün insanların ve insanlığın sorunlarını halledebilseydi. Rabbimden en büyük dileğim bu gibi insanların yerlerinin boş kalmamasıdır. Allah rahmet eylesin.




• OSMAN KARAGÜZEL 15 Aralık 2010 13:23


O sadece medreseden yetişmiş neslin son kuşağı değil, ilerlemiş yaşına rağmen heyecanını, mücadele ve cihad azmini kaybetmemiş son nesillerdendi. 28 Şubat darbesinin hemen ardından, tüm sivil hareketlerin bastırılıp sindirildiği 90'lı yılların sonlarında giriştiğimiz ezilmişlerin yanında ve zülüm erlerinin karşısındaki mücadele de, yanımda olmuş, ihtiyar gençlerin gösteremediği cesaret, azim, heyecan ve hareketliliği göstermiş, çalışkanlık ve başarının yaşta değil, gönülde başlayıp bittiğini göstermiş hocamız, ağabeyimiz ve dava kardeşimizdi. Cenazesine gittiği, üniversiteden kardeşimiz ve devremiz, eski ÖNDER başkanı Y. Ziya Sula'nın muhterem babalarının kaderini paylaşmış ve geçici dünyadan ebedi âleme terhis olduğunu duyduğum da, sık sık telefon ile aradığım son Ağustos görüşmemizi hatırlayarak boğazımın sıkıştığını ve bir kez daha bu dünyanın hiç bir şeye değmeyecek kadar kısa ve aldatıcı olduğunu tekraren tefekkür ettim. Uzakta olmanın mağduriyeti ile cenazesine, son yolculuğuna iştirak edememenin derdi de eklenerek, beraber yürüdüğümüz kardeşlerle telefonlaşarak acıyı paylaşmaya çalıştık. Yazınızdan okuduğum katılımdaki eksiklikler üzüntümüzü derinleştirdi ve tazeledi. Duyarlılığınıza şükranlarımı arz eder, küresel emperyalizm ve küresel vahşetin zirve döneminde, İslami duyarlılığın her alanda erozyona uğradığı bu zamanda, tevhid ve adaletin sesi, vahyi ölçülerin şahitliğinde yürüdüğü ebedi âlemde, o yoldakilere yoldaş olması, bizimde ardından aynı yolda yürüyerek sonsuzluğa kavuşmak ümidiyle, İNNA LİLLAHİ VE İNNA İLEYHİ RACİUN diyor, ziyade rahmetler Mevla'dan niyaz ediyor, tekraren teşekkür ediyorum. Ne mutlu heyecanını kaybetmeyenlere, ne mutlu son nefesine kadar tevhid ve adalet çizgisinde olanlara…


Günebakış Gazetesi – 15.12.2010 - Çarşamba

Not: Merhum SARAN'a ait Fotoğraflar: Muhammet YAVRUOĞLU

16 Aralık 2010 Perşembe

Vali Kızılcık’a TS Onur Üyesi Belgesi


Trabzonspor kulüp başkanı Sadri Şener, Divan Kurulu Başkanı Ali Özbak, As Başkan hasan Yener, Yönetim Kurulu üyeleri Mehmet Tunç ile Coşkun Çebi Trabzon Valisi Dr. Recep Kızılcık’ı makamında ziyaret edip Onur Üyelik Belgesini takdim ettiler.



Takdim töreninde bir konuşma yapan Divan Kurulu Başkanı Ali Özbak:


”Trabzonspor camiası olarak kulübümüze üstün hizmetleri olan devlet büyüklerimizi kulübümüzün onur üyesi olarak kaydetme geleneğimizin gereği sayın Vali’mize Onur Üyelik Belgesini haırladık ve takdim ediyoruz” dedi.



Onur Belgesi Kulüp Başkanı Sadri Şener tarafından takdim edildi.


Vali Kızılcık da; “Trabzonspor gibi geçmişi başarılarla dolu olan bir kulübün onur üyeliğine layık görülmem beni son derece memnun etmiştir. Bu belgeyi hayatım boyunca gururla saklayacağım” dedi.



Vali ayrıca Trabzonspor’un bu sezon sonundaki şampiyonluğunu da hep birlikte kutlama temennisinde bulundu. (V.B.)

Vali Dr. Recep Kızılcık’tan Tarih Öğretmenlerine Ziyaret

Milli Eğitim Bakanlığınca İlköğretim müfredat Programlarından sonra ortaöğretim müfredat programları da değişti.



Bu kapsamda ilimizde de bilgilendirme toplantıları yapılmaya başlandı. İlk program Cumhuriyet İlköğretim Okulu’nda devam etmekte olup,


Yenilenen ve geliştirilen ortaöğretim programlarının felsefesi, yapısı, kazanımları, eğitim içeriği, öğrenme ve öğretme stratejileri, öğrenme yöntem ve teknikleri, ölçme ve değerlendirme süreci konularında branş öğretmenlerinin bilgilendirme çalışmaları sürdürülmektedir.


İl genelinde merkez ilçe Akçaabat, Araklı, Sürmene ve Vakfıkebir olmak üzere 5 ayrı merkezde 59 çalışma grubu şeklinde planlanan çalışmalar, edebiyat tarih, coğrafya fizik kimya, biyoloji ve matematik branşlarında toplam 1543 öğretmenin eğitim alması hedeflenmektedir.


Söz konusu çalışmalara KTÜ Eğitim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Adnan Baki, Bölüm Başkanı Prof. Dr. Salih Çepni başta olmak üzere 6 Doçent, 3 Yardımcı Doçent, 5 Doktor unvanına sahip toplam 16 akademisyen, 14 Milli Eğitim Çalışanı Formatör Öğretmen Öğretim görevlisi olarak katılmaktadır.



Cumhuriyet İlköğretim Okulu’unda devam eden ve Tarih Öğretmenlerine yönelik uygulanan programa katılan Vali Dr. Recep Kızılcık, öğretmenlere başarı dileklerini iletip; tarihin sadece savaşlardan ibaret olmadığını kültürün, sanatın, ekonominin ve hatta siyasetin de bir geçmişi yani tarihi olduğunu belirterek, savaşların bile sadece toprak kazanma arzusu ile değil bu belirtilen konuların da savaşlara neden olabileceğini söyledi.





Vali, tarih kitaplarında yazılanları ezberleyip aktaran değil bu kitaplardan bilgileri alıp yorumlayan, sorgulayan ve geçmişle gelecek arasında köprü kurup doğruları yakalayan ve uluslararası düzeyde hangi konu olursa olsun yarışıp başarılı olabilecek bir nesil yetiştirmemiz gerektiğini sözlerine ekledi. Daha sonra okulun kapısında öğrencilerle sohbet edip onlara hediye vererek fotoğraf çektirdi. (V.B.)

İLESAM’dan “Telif Hakları” Konferansı Verilecek


İLESAM tarafından 17 Aralık 2010 Cuma Günü Saat 13.00’de Trabzon Kanuni Anadolu Lisesi Konferans Salonunda “TELİF HAKLARI” Konusunda Konferans düzenlenecektir.


İLESAM tarafından 17 Aralık 2010 Cuma Günü Saat 13.00’de Trabzon Kanuni Anadolu Lisesi Konferans Salonunda “TELİF HAKLARI” Konusunda Konferans düzenlenecektir.


Türkiye İlim ve Edebiyat Eserleri Sahipleri Meslek Birliği (İLESAM) Genel Başkanı Mehmet Nuri Parmaksız ve İLESAM Trabzon İl Temsilcisi Ahmet Musaoğlu ve İl Denetleme Komisyonu Üyesi H. Nurcan Yazıcı’nın katılımı ile “TELİF HAKLARI” konusunda, verilecek olan Konferans, 17 Aralık 2010 Cuma günü 13.00-15.00 saatleri arasında Trabzon Kanuni Anadolu Lisesi Konferans Salonunda yapılacaktır.


Trabzon İl Temsilcisi Ahmet Musaoğlu:


“Dünya sıralamasında Türkiye, korsan yayın bakımından ilk sıralarda yer alıyor.

‘Telif Hakları’ hakkında gazeteci, yazar, şair, çizer ve sanatçıların bilmesi gerekli her şey anlatılacak.

Bu nedenle başta şairlerimiz, yazarlarımız, çizerlerimiz ve sanatçılarımız olmak üzere önemli açıklamaların yapılacağı, ‘Telif Hakları’ bilincinin eğitim kurumları ve ülke genelinde geliştirilmesi ve yaygınlaştırılması konusundaki konferansımıza halkımızı davet ediyoruz” dedi.




HABER-FOTO: TRABZON HABER AJANSI 

Hz. Hüseyin ve Kerbela Olayı/ Eyüp CİVELEK

Âlemlere Rahmet Olarak gönderilen Peygamberimiz Hz. Muhammed(S.A.V.) Efendimiz Buyuruyor ki: "Hasan ile Hüseyin benim dünyada öpüp kokladığım iki çiçeğim". “Allah’ım ben bunları seviyorum, Sen de sev."

Makalesinde, Yazar Eyüp Civelek: “Hz. Peygamberimizin Reyhan diye tanımlamış olduğu nadide çiçeğini Kerbela’da kopardılar. Bütün Şehitlerimizin, başta Hz. Hüseyin olmak üzere Kerbela Şehitlerinin ruhları şad olsun”.



Hz. Hüseyin(R.A.) ve Kerbela Olayı 
Değerli İzleyicilerimiz;


Bu makalemde, Peygamber Efendimiz(S.A.V.)'in torunlarından olan Hz Hüseyin’i ve tüm Müslümanları derinden üzen, yaralayan,kalplerinde tarifsiz acılar meydana getiren Kerbela Olayı'nı anlatmaya çalışacağım.


Bu elem verici olay, Muharrem Ayının 10. günü, diğer bir adıyla Aşura Günü meydana gelmiştir. 16 Aralık 2010 Perşembe günü aynı zamanda Aşura günüdür. Bu çok üzücü olayın vuku bulmuş olduğu gündür.


Hz. Hüseyin(R.A.) ve ağabeyi Hz. Hasan(R.A.) Peygamberimizin çok sevdiği, öpüp kokladığı sevgili torunlarıdır. Hatta onlar hakkında "Hasan ile Hüseyin benim dünyada öpüp kokladığım iki çiçeğimdir" (Ahmet b. Hanbel: Müsned 2 288) buyurmuşlardır.


Hz. Hüseyin(R.A.), hayatının bütün dönemlerinde çocuklar kadar masum, temiz, lekesiz ve güzel bir hayatı olmuştur. O sadece çocukken değil, gençliğinde de yetişkinliğinde de masumiyetini ve temizliğini korumuştur.


Hz. Hüseyin dünyaya geldiğinde babası Hz. Ali (R.A.) ona "Harb" ismini takmak istemiş fakat bunu Peygambere bırakmanın daha doğru olacağına karar verip çocuğu Âlemlerin Efendisi Peygamberimiz Hz. Muhammed(S.A.V.)’e götürmüştür. Peygamberimiz de çocuğu kucağına alıp sevmiş, sonra "Güzel", "Güzelcik", "Bir tanecik" anlamına gelen "HÜSEYİN" diye çocuğa seslenmiştir. Hz. Peygamberimiz, Hüseyin ismini çocuğa verirken de kulağına mesajların en güzeli olan ezanı okuyordu.


Hz. Hüseyin’in ismi çok güzeldi. Onun sadece ismi değil, fiziki özellikleri de çok güzeldi. Peygamberimize benzeyen bir fiziği vardı. Babası Hz. Ali(K.V.) şöyle diyordu: “Oğlum Hasan’ın yüzü, diğer oğlum Hüseyin’in ise bedeni Hz. Peygambere çok benzerdi.” (Ahmet b.Hanbel).


Hz. Hüseyin, ağabeyi Hz. Hasan’la beraber dedelerinin özel dualarına da mazhar olmuştur. Hz. Peygamberimiz: "Allah’ım ben bunları seviyorum. Sen de sev bunları" (Tirmizi menakıb 31) diye dua etmişlerdir.


Hz. Peygamberimiz vefat ettiklerinde Hz. Hüseyin 6 yaşındaydı. Çocuk yaşta olduğundan I. Halife Hz. Ebu Bekir zamanında gerçekleşen fetih faaliyetlerine katılmamıştır. II. Halife Hz. Ömer(R.A.) ve III. Halife Hz. Osman(R.A.)’ ın dönemlerinde babasının yolunu takip etmiştir.


Siyasi hareketlerden hep uzak durmaya çalıştı. Peygamber torunu olması sebebiyle halk tarafından sevilen ve hep hürmet gören birisi oldu.
III. Halife döneminde ağabeyiyle beraber Taberistan seferine çıktı. Çıkan olayları bastırmak için babasının verdiği görevi arkadaşlarıyla beraber yerine getirdi. Halife Hz. Osman’ı koruma görevini üstlendiler. 2 seneye yakın bu görevi başarıyla yaptılar. Daha sonra halifenin şehit edilmesi Hz. Hüseyin’i derinden üzdü ve bu olaydan çok etkilenmişti.


Babası Hz. Ali nin IV. Halife olmasıyla beraber kendisini siyasi olayların içerisinde buldu. Babasının yaptığı bütün fetih seferlerinde bulunmuştur. Cemel, Sıffın ve Nehrevan savaşlarına bizzat katılmıştır.


Babasının şehit edilmesiyle ağabeyi Hz. Hasan’ın yanında yer aldı. Hz. Hasan’ın, 6 ay süren hilafeti sonrasında Emevi Halifesi Muaviye ile anlaşarak, hilafetten çekildi. Hz. Hüseyin ise ağabeyinin bu anlaşmasını onaylamadı, ama ağabeyine de itaatsizlik etmedi. Hz. Hüseyin daha sonra Medine’ye gitti. Orada ilimle ve ibadetlerle meşgul oldu.


Muaviye’nin ölümünden sonra Oğlu Yezid hilafet makamına geçti. Yezid çok olumsuz, sevimsiz ve kişiliksiz biriydi. Yezid Medine Valisine mektup yazarak Hz. Hüseyin’in kendisine biat etmesini istedi. Hz. Hüseyin ise buna şiddetle karşı çıktı. Bu arada Küfe’liler Hz. Hüseyin’e mektup yazarak, ısrarla Küfe ye gelmesini istiyorlardı.


Küfeliler Hz. Hüseyin’e biat edeceklerini her defasında söylüyorlardı. Bunun üzerine Hz. Hüseyin amcasının oğlu Müslim b.Akil’i Küfe’ye gönderdi. Müslim b. Akil Küfe’ye geldiğinde, 12 bin veya 18 bin kişi Hz. Hüseyin adına kendisine biat etmiştir. Müslim b. Akil gelişmelerden Hz. Hüseyin’i bir mektupla bilgilendirdi. Gelişen olaylardan Yezid haberdar ediliyordu.


Çok geçmeden Küfe Valisini görevden aldı ve sertliğiyle tanınan, acımasız, gaddar birisi olan Ubeydullah b. Ziyad’ı vali olarak Küfeye tayin etti. Bunun yaptığı ilk icraat ise Hz. Hüseyin’e biat edenleri dağıtmak oldu. Müslim b. Akil’i ve yakın adamlarını yakalayıp öldürttü. Halka karşı çok sert konuşmalar yaptı. İnsanları yıldırıp, korkuttu.


Gelişen bu olaylardan Hz. Hüseyin’in haberi yoktu. O, bütün hazırlıklarını yaptı ve Küfe’ye gitmek için yola çıktı. Bazı tecrübeli insanlar Hz. Hüseyin’e "Küfe’lilere güvenilemeyeceğini" söylemiş olsalar da, faydalı olamadılar. Yolun yarısına geldiklerinde Küfe’de yaşananlardan haberdar oldu. Amcasının oğlunun öldürüldüğünü ve orada kendisine biat edenlere zulüm yapıldığını öğrendi.


İstişareler yapıldı. İsteyenlerin geriye dönebileceğini söyledi. Kendisi de samimi adamlarıyla Küfe yoluna doğru devam etti. Bu arada Küfe Valisinin hazırlatmış olduğu bir ordu, Hz. Hüseyin’i sıkıştırmak için yola çıktı. Arkasından 4 bin kişilik bir ordu daha Hz. Hüseyin’in üzerine gönderildi.

Bu birlik, Hz. Hüseyin ve adamlarını kerbela denilen yerde kuşattılar. İnsanların su içmesine bile izin vermiyorlardı. Zulümleri had safhaya ulaşmıştı. Barış için bazı görüşmeler olduysa da sonuç vermedi. Hz. Hüseyin’in ısrarla Yezid’e biat etmesini istiyorlardı. Hz. Hüseyin Yezid gibi birine biat edemezdi ve etmedi de. Hz. Hüseyin’in birliği 23 atlı ve 40 piyadeden oluşan sembolik bir birlikti. Bu küçük birliğe 4 bin kişiden daha fazla bir birlikle Muharrem ayının 10. günü yani Aşura günü saldırıya geçildi.


Hz. Hüseyin’in askerleri yiğitçe mücadele ettiler. Ama Fazla sayıdaki bir birliğe karşı koymaları uzun sürmedi ve kısa süre içerisinde hepsi şehit oldu. Caniler gözlerini kırpmadan Peygamberimizin öpüp koklamış olduğu çiçeğini dalından koparmışlardı.


İlk olarak O’nu atından düşürdüler. Daha sonra kılıçlarıyla mübarek başını gövdesinden ayırdılar. Hz. Hüseyin’in başı önce Küfe’ye ardından Şam’a götürüldü. Ağırlıklı olan görüşe göre; Hz. Hüseyin’in başı annesi Hz. Fatıma’nın kabrinin yanına defnedilmiştir.


Hz. Peygamberimizin Reyhan diye tanımlamış olduğu nadide çiçeğini Kerbela’da kopardılar. O günden beri Müslümanların kalplerinde derin yaralar oluştu. Bu acı veren olayı unutmak mümkün değil. Bu olaydan ders çıkarmak gerekir. Müslümanların birliğine-beraberliğine zarar verecek her türlü davranışlardan uzak durmamız gerekir. Ayrıştırıcı değil, kaynaştırıcı olmalıyız. Rabbimizin emretmiş olduğu din kardeşliği çerçevesinde hayatımızı güzelleştirmeliyiz. Hep birlikte O’nun ipine (Hz. Kur’an) sımsıkı sarılmalıyız. Ayrılıklara, fitnelere, tefrikalara prim vermemeliyiz.


Çünkü bizim Rabbimiz bir, Peygamberimiz bir, Kitabımız bir, kıblemiz bir, ezanımız bir. Bu kadar "bir"imiz varken ayrılık ve ayrımcılık bize yakışır mı?


Bütün Şehitlerimizin, başta Hz. Hüseyin olmak üzere Kerbela Şehitlerinin ruhları şad olsun. Rabbim şefaatlerine nail eylesin.
Dualarla kalın…




Eyüp CİVELEK


Y. Kaynak: Diyanet Aylık Dergisi, OCAK-2010 Sayısı.

15 Aralık 2010 Çarşamba

‘TRABZON BÜYÜKŞEHİR’ İÇİN MUTLU SONA DOĞRU…

Tarihi Şehir Trabzon’un Büyükşehir olması için verilen 27 yıllık uğraşta mutlu sona gelindi.... Trabzon Halk’ında heyecan dorukta: “Teşekkürler Başbakanım…”



İçişleri Bakanı Beşir Atalay, Trabzon’un da içinde yer aldığı Malatya, Şanlıurfa, Denizli ve Hatay”ın büyük şehir olması ile ilgili çalışma raporunun Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a sunulduğunu açıkladı. Başbakan’ın talimatına göre hazırlanan tasarı yasa metnine dönüştürülerek, TBMM’ne sunulmak üzere Başbakanlığa gönderileceği belirtildi.


Başbakan Erdoğan’ın onay vermesinden sonra gerekli yasal düzenlemelerin tamamlanarak, 2011 genel seçimlerinden önce, bu illere büyükşehir statüsü kazandırılması planlanıyor.


Halen Türkiye’de Büyükşehir Belediyesi statüsü taşıyan 16 il var. Bunlar şöyle: Adana, Ankara, Antalya, Bursa, Diyarbakır, Erzurum, Eskişehir, Gaziantep, İstanbul, İzmir, Mersin, Kayseri, Kocaeli, Konya, Sakarya, Samsun.


TRABZON, Büyükşehir olmak için Tam 27 yıl bekledi


Ve sonunda Trabzon büyük şehir oluyor. İçişleri Bakanı Beşir Atalay, Trabzon’un da dâhil olduğu illerin büyükşehir olması ile ilgili çalışmanın tamamlandığını resmen açıkladı. Başbakan R.Tayyip Erdoğan’a sunulan çalışmada Trabzon ile birlikte 4 il de büyük şehir statüsüne kavuşacak.


1984 yılından bu yana büyükşehir olmak için her türlü kamuoyunu oluşturan siyasi baskıları yapan gündeminden bu önemli kurumsal yapıyı düşürmeyen Trabzon’un sonunda rüyası gerçekleşiyor. Büyükşehir sözü verip de sözlerini tutmayanlara Trabzonlular çok kırgın… Trabzonluların Büyükşehir hayalinin gerçekleşecek olması Trabzon halkında çok olumlu duygulara neden oldu. Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın Trabzonluların beklentilerine ciddi olarak yaklaşması Trabzon Halkı’nda büyük sevince yol açtı.


Teknik çalışmalar başladı


Trabzon’un büyük şehir olması ile ilgili yasa taslağı meclise yılbaşından önce sunulacak. 2011’in ilk ayında da Trabzon büyükşehir olacak. Hazırlanan yasa taslağına göre Trabzon Belediye Başkanı O. Fevzi Gümrükçüoğlu Trabzon’un ilk Büyükşehir Belediyesi Başkanı olacak ve tarihe geçecek. Trabzon Büyükşehir Belediyesine bağlanacak ilçe belediye başkanlıklarının seçimi de 2011 genel seçimleri ile birlikte yapılacak.


Trabzon Büyükşehir Belediyesi’nin sınırları ne olacak?


İçişleri Bakanlığının yaptığı çalışmada Trabzon’un büyükşehir belediye olarak sınırları bir plana göre; Akçaabat-Arsin arasında yapılandırılacak. Bir başka plana göre de sınır Vakfıkebir’den başlayıp Araklı’yı da içine alacak. Bu konudaki çalışmalar devam ediyor. Ağırlıklı görüş Akçaabat-Arsin-Esiroğlu üçgeninde büyükşehir sınırlarının belirleneceği yönündedir. Trabzon Fatih, Gazipaşa ve Kanuni adları ile üç ilçe Belediyesinden oluşacak.


HABER: Soner TUTKUN

Y.Kaynak: www.karadenizgazete.com.tr - 13 Aralık 2010 Pazartesi

14 Aralık 2010 Salı

Vali Eşinden Farabi’deki Lösemili Çocuklara Ziyaret

 

 Trabzon K.T.Ü. Tıp Fakültesi Farabi Hastanesi’nde tedavi gören lösemili çocukları arkadaşlarıyla ziyaret eden Vali eşi Sema Kızılcık: “Çocuklarımızın yüzündeki gülümseme için gönlünü ve emeğini ortaya koyan herkese teşekkür ediyorum” dedi.






Trabzon’da sosyal sorumluluk projelerine büyük önem veren, dayanışma konusunda faaliyetlerde bulunan ve bu alanda birçok önemli projeyi hayata geçiren Trabzon Valisi Dr. Recep Kızılcık’ın eşi Sema Kızılcık, lösemili çocukları yaptığı sürpriz ziyaretle mutlu etti.



Beraberinde Vali Yardımcılarının eşleri Suna Mercan, Arzu Batuk ve sosyolog Esengül Kibar ile Karadeniz Teknik Üniversitesi Farabi Hastanesi Onkoloji Servisi’ndeki lösemili çocukları ziyaret eden Bayan Kızılcık, toplumun ilgisinin bu çocuklar üzerinden hiç eksilmemesi gerektiğini ifade ederek, herkesin sosyal sorumluluk projelerine destek vermesi gerektiğini söyledi.



Tedavi gören lösemili çocuklarla ayrı ayrı ilgilenip, onlarla fotoğraf çektiren Bayan Kızılcık, çocuklara tuttukları takımlara göre formalar hediye etti. Sema Kızılcık’ın yaptığı sürpriz karşısında mutlulukları gözlerden kaçmayan çocukların gördükleri ilgiden de bir hayli memnun oldukları gözlendi.



Çocukların tedavilerini gördükleri sırada hiçbir eksiklerinin olmaması ve hoşça vakit geçirebilmeleri için elinden geleni yapacağını söyleyen Bayan Kızılcık, Onkoloji servisinde mini kütüphane düzenleyeceğini ve çocukların isteği doğrultusunda oyun oynamaları için de bir odaya playstation alacağı sözünü verdi.


“Bu çocuklarımızın yüzündeki gülümsemenin hep var olması için herkesi sosyal sorumluluk projelerine destek vermeye davet ediyorum” diyen
Bayan Kızılcık,


“Burada çok güzel bir ortam gördüm. Çocuklarımız için bu güzel ortamı daha da güzel yapmak için sözler verdik ve o sözleri en kısa sürede yerine getireceğim. Yeter ki onlar mutlu olsun. Çocuklarımızın yüzündeki gülümseme için gönlünü ve emeğini ortaya koyan herkese teşekkür ediyorum” dedi.



Herkesin böyle sosyal aktivitelerde bulunması gerektiğinin de altını çizen Bayan Kızılcık, “Belki bizim bu ziyaretimiz kısa bir zaman, ama bu çocuklarımız için çok önemli. Çocukların yüzündeki gülümsemeyi görünce, hayatımızdaki üzüntüleri pek de umursamıyoruz artık. Ben her zaman olduğu gibi ziyaretlerime devam edeceğim” diye konuştu. (V.B.)


TRABZON HABER AJANSI