16 Ocak 2011 Pazar

AKÇADER, YENİ LOKALİNE TAŞINDI



TRABZON’UM GÖRÜLMELİ HELE
AKÇAKÖY’LÜLER HEP ELELE… 
(Muhammet YAVRUOĞLU)


Trabzon Akçaabat’a bağlı Akçaköy(İle) Beldesi halkından olup da Trabzon Merkez Büyükşehir Belediyesi sınırları dâhilinde oturanlar için Akçaköy Kültür Dayanışma ve Kalkındırma Derneği(AKÇADER) tarafından Trabzon Merkez Yenimahalle’de Yeni Dernek Binasının Açılışı Bugün Yapıldı.


AKÇADER Sekreteri: Bünyamin MEMİŞ

Trabzon Akçaabat’a bağlı Akçaköy(İle) Beldesi halkından olup da Trabzon Merkez Büyükşehir Belediyesi sınırları dâhilinde oturanlar için Akçaköy Kültür Dayanışma ve Kalkındırma Derneği(AKÇADER) tarafından Trabzon Merkez Yenimahalle’de; Trabzonspor Bulvarı Hacı Ziya Habiboğlu Caddesi No:9-6/A TRABZON adresindeki yeni Dernek Binasının açılışı bugün (15 Ocak 2011 Cumartesi Günü) Saat 13.00’de Yapıldı.


Dernek Binasının açılışına AKÇADER başkanı Seymen Komar, AKÇADER Sekreteri Bünyamin Memiş, Gazeteci yazar Nevzat Yılmaz, MHP Trabzon İl Başkanı Nihat Birinci, CHP Trabzon İl başkan Yardımcısı Kenan Eyüboğlu, Akçaköy Belediye başkanı Sultan Memiş, Yıldızlı Belediye başkanı Yahya Tarakçı, CHP Akçaabat İlçe Başkanı Mustafa nadir, CHP Akçaabat İlçe Sekreteri Akif Yılmaz, Rize ŞAR Hastanesi Başhekim yardımcısı Dr. Salih Türkyılmaz, Trabzon Ahi Evran Göğüs, kalp-Damar Cerrahi Hastaesi Dr. Recai Genç, Akçaköy eski Belediye Başkanı Osman Memiş, Düzköy Eski Kaymakam vekili ve Milli Eğitim Müdürü Ali Kemal Uzun, Eğitimci yazar Dr. Enver Uzun ve çok sayıda bürokrat, siyasetçi ve vatandaş katıldı.


Derneğin açılış konuşmasını ve sunuculuğunu Dernek sekreteri Bünyamin Memiş yaptı. Ardından Yıldızlı(Sera) Belediye Başkanı Yahya Tarakçı’ya söz verildi. Parti başkanları eşliğinde MHP İl Başkanı Nihat Birinci ve Yıldızlı Belediye Başkanı Yahya Tarakçı tarafından açılış kurdelesi kesildi. Açılıştan sonra sohbet edilirken davetlilere meşrubat, çay ve kuru pasta ikram edildi.

AKÇADER Başkanı: Seymen KOMAR

İçişleri Bakanlığı Başkontrolörü ve Mahalli İdareler Araştırma ve Geliştirme Merkezi Başkanı(DKBB Eski Gn. Sekreteri) Halil Memiş ise Dernek açılışına bir faks mesajı ile katıldı.

Başkan Halil Memiş gönderliği faks mesajında;



“Derneğimizin yeni yerleşim yerinin açılışı dolaysıyla yapmış olduğunuz davete, daha önceden planlanmış bir konferansın olduğu için katılamıyorum.

Fiilen sizlerle olmasam bile gönlümün ve aklımın her zaman sizlerle beraber olduğunun bilinmesini isterim.

İnanıyorum ki, Akçaköylüler her zaman olduğu gibi bu oluşumda da gerekeni layıkıyla yerine getireceklerdir. Bu çerçevede, gerek Derneğimizin yapılanması ve faaliyetleri ve gertekese Akçaköy için yapılabilecek her konuda sizlerin yanında olacağımı ve üzerime düşeni fazlasıyla yapmaya çalışacağımı bilmenizi isterim.

Bu yeni oluşumun;

- Akçaköy’ün ve Akçaköylülerin tek yumruk olmasına katkı sağlayacağına,

- Her şart ve halde Akçaköylülerin kendi içinden yetişen değerlerinin her zaman arkasında ve destekçisi olmasına katkı sağlayacağına,

- Akçaköy’ün ve ülkemiz kültürüne ve sosyal hayatına katkı sağlayacağına,

Olan inancımı ifade ederken;

Tüm Akçaköylülerin ve Akçaköylüler nezdinde tüm hemşehrilerimize sevgi ve saygılarımı sunarım” dedi.



 AKÇAKÖY(İle) HAKKINDA KISA BİLGİ





Akçaköy'ün eski adı ‘İLE’ dir. ‘İLE’; çeviklik, ustalık, yar, dost, vatan gibi anlamlarına gelmektedir. İle halkı, Orta Asya Türklerinin izlerini taşımaktadır. ‘İLE’ Orta Asya'daki Türk Kültürünün Trabzon'daki izi ve uzantısıdır.


‘İLE’ yayla olarak göçülen bir yer iken zamanla yerleşik hayata geçilince tarım ve hayvancılığa elverişli olduğundan daha sonra yerleşim yeri olmuştur. ‘İLE’ Yerleşim Merkezine; Trabzon'un Merkezi’nden ve çeşitli ilçelerinden, Anadolu'nun çeşitli diyarlarından, Kafkasya’dan, Kazakistan'dan ve mübadele antlaşması sonucunda Selanik'ten gelenler olmuştur.

Birinci Cihan Harbi'nde Rus istilasına uğrayan ‘İLE’, işgalci Rusların, isyancı Rumların ve katliamcı Ermenilerin işgal ve zulüm acılarını ve muhacirlik yıllarını yaşamıştır.

Rum ve Ermenilerin zulüm ve katliamlarına karşın Kuvay-ı Milliyeciler ve zulme karşı birçok köyün ileri gelenleri eli silah tutan insanları bir araya getirilerek karşı harekâta girişilmiştir. Rum ve Ermenilere karşı yapılan silahlı mücadele sonucu topraklar işgalden arındırılmıştır. Türk Ordusunun tekrar bölgeye hâkimiyetiyle İşgal sırasında muhacir olarak, başka illere göç edenler tekrar topraklarına geri dönmüşlerdir.

Cumhuriyet Döneminde Akçaköy(İle), 1959 yılında Belediye olmuştur. Merhum Evliya Çelebi’nin diliyle, “akçesi bol” olan bir beldedir. Akçaköy, çok verimli topraklara sahip olduğundan hızlı nüfus artışına uğramış ve özellikle 1960 yılından sonra yaşanan sanayideki gelişmeler ve yurt dışına işçi alımları nedeniyle nüfusunun artması yanında memuriyet, tahsil, ticaret ve işçi olarak beldeden çıkış nedeniyle yurdun ve dış ülkelerin değişik yerlerinde Akçaköylülerin yerleşmesine neden olmuştur.

Akçaköylüler yurtlarından ayrı kalsa dahi beldesiyle ilişkilerini kesmemiş, beldeyi sık sık ziyaret etmeyi sürdürmüşlerdir. Bu nedenle hem nüfus olarak ve hem de büyüklük olarak Akçaköy, Trabzon’un en büyük beldelerindendir.

Akçaköy’ün şanssız yönü konum olarak, en yukarı yerde yer almış olmasıdır. Akçaköy’ü Sera Vadisi ikiye ayırır. Her iki yakada da büyük nüfus yaşamaktadır. Halen Ovacık, Yeşilyurt ve Pınarbaşı Mahalleri bulunmaktadır.

Okuma oranı en yüksek beldelerdendir. Burada işsiz ve güçsüz insana pek rastlanmaz. Buraya ziyaret amaçlı gidenler sevecen ve nüktedan insanlarıyla hemen kaynaşır.

Beldenin ilk belediye Başkanı 29.02.1960 da seçilen İsmail Uzun olup, bugünkü Belediye Başkanı Sultan Memiş’tir.

HABER ve FOTOĞRAFLAR: Muhammet YAVRUOĞLU

AÇILIŞTAN FOTOĞRAFLAR





















































FOTOĞRAFLAR: MUHAMMET YAVRUOĞLU


15 Ocak 2011 Cumartesi

ALOĞLU OSMAN EFENDİ, OKUNAN KUR’ANI KERİM ve DUALARLA ANILDI

Merhum Aloğlu Hacı Osman Ar; FOTO: Muhammet YAVRUOĞLU - 25.07.2008

Aloğlu Osman Efendi(Merhum Osman Ar) Ölümünün 2. Yılında Ruhuna İthafen Okunan Kur’an-ı Kerim ve Dualarla Anıldı.



Trabzon Merkez Uğurlu Mahallesi halkından, uzun yıllar Trabzon Belediyesinde çalıştıktan sonra emekli olan Aloğlu Hacı Osman Efendi(Merhum Hacı Osman Ar) Ölümünün 2. yılında ruhuna ithafen, henüz inşa halindeki Uğurlu Merkez Camii’nin zemin katındaki mescitte okunan Kur’an-ı Kerim ve dualarla Anıldı.



13 Ocak 2011 Perşembe Günü akşam namazı ile yatsı namazı arasında Trabzon Merkez Uğurlu Merkez Camiinde, Cami İmamı (Vekil İmam) Mustafa Hoca ve Trabzon Merkez Konak Camii’nin eski Müezzini Cemil Kapucu hoca tarafından Kur’an-ı Kerim, Mevlid ve ilahi okundu. Okunan Kur’an-ı cemaat, huşu içerisinde dinledi. Kur’an ziyafetini izlemek için erkek cemaatin yanında hanımlardan da katılanlar oldu. Hayli yaşlı olmasına rağmen Kur'an-a Rahmetli Hacı Osman Ar’ın eşi de katıldı.

Merhum Aloğlu Hacı Osman Ar; FOTO: Muhammet YAVRUOĞLU - 25.07.2008

Merhum Hacı Osman Ar Ağabeyimizi Rahmetle Yâd ediyor, Mekânının Cennet Olmasını Cenab-ı Allah(C.C.)’tan Diliyoruz.


HABER-FOTO: Muhammet YAVRUOĞLU - 15.01.2011

KUR'AN ZİYAFETİNDEN FOTOĞRAFLAR 























HABER-FOTO: Muhammet YAVRUOĞLU

KKTC VE TÜRK ASKERİ… / HALİL MEMİŞ


Askerimizin KKTC’de neden ve nasıl bulunduğunu, bunun hangi olaylardan kaynaklandığını ülkemizde bilmeyen yoktur. En azından bilmeliyiz. Milli şuurumuz, bunun bilinmesini gerektirir.



Değişik vesilelerle KKTC’ye gitmişliğim vardır. Olayları yaşayanlardan da dinlemişliğim vardır. Olayları birazcık olsun objektif değerlendirenlerin, askerimizin Kıbrıs’a Rum katliamını durdurmak için gittiğini, Kıbrıs’ta barışı tesis ettiğini, en azından Rum’ların saldırısını önleyerek soydaşlarımızın katlinin ve büyük bir soykırım girişiminin önüne geçtiğinin farkında olduğu kesindir.


Toplu katledilen aileler, toplu katliama uğrayan köyler, kendisi evinde bulunmadığı sırada banyoya saklanmış eşi ve çocukları öldürülen tabipler…


Eğer bunları önlemek için Kıbrıs’a çıkan Türk askeri işgalci(!) ise varsın işgalci olsun. Ne kadar insani değer varsa, onun korunması adına bu Milletin topyekûn ittifakı ile gerçekleştirilen bir çıkarmanın mensuplarına, onların mensup olduğu askeri birliklere işgalci demek, bu millete en büyük hakaret sayılmalıdır.


Kış Olimpiyatları nedeniyle Erzurum’da bulunan Yunanistan Başbakanı Papandreu “Türkiye’nin Kıbrıs’ta işgale son vermeden AB üyesi olamayacağı” yönündeki ve Türk Ordusunun İşgalci(!) olduğunu dile getiren sözleri nedeniyle, KKTC’deki 33 sivil toplum kuruluşunun oluşturduğu Bağımsızlık İttifakı tarafından protesto edildi. Bunu KKTC adına da olumlu bir gelişme olarak gördüğümü ifade etmeliyim. Ne yazık ki, KKTC’de milli hassasiyet ve duyarlılıktan uzak ve Türkiye Cumhuriyeti’ni öcü gibi gören bir nesil yetişmiştir.


Bu nedenle, KKTC’de 33 sivil toplum kuruluşunun yaptığı bu açıklamayı çok olumlu buluyorum. Ancak “işgalci” haksızlığına uğrayan Ordu, Türkiye Cumhuriyeti’nin ordusu, dolayısıyla işgalci olarak suçlanan da Türkiye Cumhuriyeti’dir.

 

Acaba ülkemizde ufacık şeylerde sokağa çıkan ve eylem gerçekleştiren unsurlar, sözüm ona ilerici, demokrasi havarisi sivil toplum kuruluşları, duyarlı ve aydın(!) kesim nerededir? Neden, buna karşı hiç sesi çıkmamıştır? Yoksa Türk milletine işgalci demek çağdaşlık göstergesi midir? Bu milletin değerlerine, birliğine, beraberliğine, inançlarına, bu milleti millet yapan unsurlara saldırmak çağdaşlığın bir göstergesi midir?


Papandreu, "Benim hayal ettiğim Kıbrıs'ta, Kıbrıs Türkleri ve Rumların, Müslüman ve Hıristiyanların bir arada barış içinde yaşamasıdır. Ama Türk ordusunun Kıbrıs'taki işgalci statüsü, ne AB ne de BM tarafından kabul edilemeyecektir'' buyurmuşlardır.


Papandreou her halde “âlemi kör milleti de sağır zannetmektir”. Öyle bir şey ki bu söylenen, sanki Türk Ordusu Kıbrıs’tan çekildiğinde Kıbrıs Türkleri ve Rumları sarmaş dolaş olacaklardır. Buna sanki Türkiye engeldir. Adama sormazlar mı, yukarıda ifade ettiğim katliamlar ve benzerlerini de Türkler ve bu milletin şerefli mensupları ve askeri mi yapmıştır?


Bundan sonra olmayacağının garantisi acaba Kıbrıs Rumlarının yüksek insani(!) değerleri midir? Bunu sağlayacak olan AB’nin yüksek medeniyet(!) ölçüleri midir? Bunu sağlayacak olan insan hakları ve demokrasi havarisi ABD’nin borazanlığını yapan BM’nin yüksek demokrasi, insan hakları ve yüksek adalet kriterleri (!) ve uygulamaları mıdır?


Keşke, Türkiye’de her türlü milli değerlerimizi, milletimizin manevi şahsiyetini, dini ve milli duygularımızı hafife alan, zedeleyen ve toplumsal vicdanımızı rencide eden açıklamaların yapılamayacağı bir konumu muhafaza edebilsek.. Sanıyorum bu gelenek bizde fazlasıyla mevcut. Hem Osmanlı’da bunun örnekleri fazlasıyla var, hem bu Cumhuriyetin kurucusu Atatürk’te.


Geçmişimiz geleceğimize ışık tutmadığı sürece, milli hassasiyetlere sahip, dünya milletleri tarafından hatırı sayılır, güçlü ve büyük Türkiye’yi oluşturmamız zor olacaktır.


HALİL MEMİŞ13.01.2011

İçişleri Bakanlığı Başkontrolörü,
Mahalli İdareler AR-GE Merkezi Başkanı

SUÇ VE SUÇA GÖRE CEZA / Araştırmacı Yazar HÜSEYİN ALBAYRAK


Millet hayatiyetini sürdürmede kanunlar ve nizamlar, o milletin değerleri üzerine kurulmazsa ve kanunlar milli karakterlerle, örflerle çatışır, milli bünyeye uymazsa zaman zaman arızalar verir, düzensizlikleri ortaya çıkarır.


Cumhuriyeti kurarken, bu milletin bir geçmişin olduğu, bir hukuk sisteminin olabileceği hiç düşünülmeden; İtalya’dan, İsviçre’den, Almanya’dan… Kanunlar kopya ederek uygulaya gelmekteyiz. Zaman zaman milli bünye ile uyuşamadığı ve bedene dar geldiği için arızaları ve sıkıntıları olmakta, değiştirmek isteyince yamama bohça misali daha da uyumsuz hale gelmektedir.


Bu arada hukuk sistemimiz böyle olduğu gibi eğitim-öğretim sistemimiz de aynı karmaşa içinde okullarımızdan ilim adamları yetiştirme yerine, meramlarını doğru dürüst ifade edemeyen diplomalı cahiller üretmekte olduğumuzu da bu arada söylemiş olayım. Bu tutarsızlığımız, bu kararsızlığımız, bu eğitim-öğretim çıkmazımız ayrı bir yürekler acısı durum. Bunu bir başka yazımda daha geniş ele alırsam sanırım yerinde olur.


Kendimize olan güvenimiz ve kendi öz değerlerimize dayanmayıp da yapma payandalarla yabancı kaynaklara yönelmemiz, benliğimizde arızalar meydana getirdi. Gözlerimiz hep dışarıda, bakışlarımız her yabancılarda, aklımız-fikrimiz ellerde. “Ey Türk titre ve kendine dön” diyemediğimiz için, bunu deme gücümüzü kaybettiğimiz için yabancılaşma uğruna vermediğimiz taviz kalmadı.


Değerli bilim adamı Ali Fuat Başgil’in ifadesi ile “Batının cevheri yerine çöplüğe attığı curufunu aldık” ve bununla da kendimizi yıllarca avuttuk. Batının kanunlarını aldık, batının modasını aldık, batının kuklası olarak ona batılılaşmak için uğraşıp durduk, “Batılılaşmanın neresindeyiz” diye hep kurtuluşu batıdan aradık.


“İlim ve hikmet mü’minin yitik malı gibidir. Onu nerede bulursa alır”, “İlim Çin’de de olsa onun peşinde olun” peygamber sözünden hareketle ilim peşinde olmayıp hep film peşinde olduk.


Hiçbir zaman da alınamayacağız Avrupa Birliği’ne dahil olmak uğrunda ekstra tavizler verdik, bir yerde kendimizi inkâr ederek, Avrupa’nın istediği biçime girebilmek için eğildik, büzüldük, şekilden şekle girdik ve bir türlü de yaranamadık ve halâ da eşikte bekletilip duruyoruz. İşte bu eğilip büzülmelerin bir örneği de işlenen suçlara karşı cezalarımızı azalttık, vatana ihanet etse de, bebek katili olsa da, birlerce insanımızın kanına girse de bu türlü canilere ölüm cezası veremeyeceğimizi resmileştirdik. Bundan sonradır ki Türkiye’mizde suç oranları arttı, huzurumuz bozuldu, suç işlemeğe meyyal insanların cesareti ve şirretlikleri ayyuka çıktı.


Her milletin kendi karakteri, eğitimi, örfü ve âdeti, yaşayış biçimi, tarihi akışı ve buna dayalı sosyal ve kültürel özellikleri vardır. Böyle olunca da kanunları bu öz ve ırsî yapısına ve seviyesine göre düzenlenirse denge sağlanabilir. Bize bu uyum ve denge yok. Zira temel kanunlarımız hep yancılardan alınma ve kopya…


Yetkiler kısılmış, polisin eli kolu bağlı, ordunun yetkileri frenlenmiş, mahkemeler etkisiz. Hani bir söz vardır: “Taşlar bağlı, köpekler salıverilmiş”, işte durum böyle. Taş atan çocuklara gül atacağız, vatanı bölenlere iyi davranacağız, bayrağa, değerlerimize dil uzatanlara tatlı olacağız, yolsuzluğu olan memurun cezasını hafifleteceğiz, vergisini vermeyenleri bağışlayacağız, meydanları kana bulayan, etrafı yakıp yıkan, millet malına zarar verenlere lâyık oldukları cezaları veremeyeceğiz ve bütün bu azgınlıklar karşısında hep geri adım atıp siper arkasına çekileceğiz.


Bizim örfümüzde “Adalet mülkün temelidir” diye bir kavram vardır. Suçlar cezasız kalırsa, otuz-kırk bin kişinin katilini kâşânelerde ağırlar bakarsak, burada “Adalet” kavramı nerede? Suç işleyenlerin suçları görülmezden gelinip de, ac olduğu için iki dilim baklava çalan karşısında arslan kesilirsek, bunu hangi adalet anlayışı ile izah edebiliriz?


Suç’un önlenmesi için bütün tedbirler alınmalı. Amma suç işleyen de yaşına-başına-ırkına-rengine bakılmaksızın adalet kavramı içinde cezası mutlaka verilmeli, verilebilmelidir. Ülkemizde bunun ölçüsü olmadığı için, adalet terazisi sağlıklı tartamadığı için, olayların önü alınamıyor, hiç de hoş olmayan görüntülere ve sahnelere şahit oluyoruz.


Bu hususu da, izah ettiğim açıdan bir düşünelim ve değerlendirelim.


HÜSEYİN ALBAYRAK
Araştırmacı Yazar
www.ilkhabergazetesi.com - 13.01.2011

ÇIĞDA HAYATINI KAYBEDEN 10 DAĞCI, RAHMETLE YÂD EDİLECEK


Gümüşhane'ye bağlı Torul İlçesi dâhili Zigana Dağı'nda, Çığ Düşmesi Sonucu Hayatlarını Kaybeden Trabzon Tenis Dağcılık Kayak İhtisas Kulübü (TEDAK) Üyesi 10 Dağcının Törenle Anılacağı Bildirildi.



Gümüşhane'ye bağlı Torul İlçesi dâhili Zigana Dağı'nda, Çığ Düşmesi Sonucu Hayatlarını Kaybeden Trabzon Tenis Dağcılık Kayak İhtisas Kulübü (TEDAK) Üyesi 10 Dağcının Törenle Anılacağı Bildirildi.


25 Ocak 2009 Tarihinde, Zigana Dağı'nda meydana gelen çığ faciasında ölen dağcıları anmak için Trabzon Tenis Dağcılık Kayak İhtisas Kulübü(TEDAK) ile Gümüşhane Dağcılık ve Doğa Sporları Kulübü(GÜDAK) birlikte ortak anma programı ve bir dizi etkinlik düzenleyecek.


Alınan bilgiye göre; 22 Ocak Cumartesi günü Trabzon Gençlik ve Spor İl Müdürlüğü önünde toplanarak, buradan kent merkezinde ölen dağcılar için yapılan anıta kadar yürüyecekler, Anıta çelenk konularak, saygı duruşundan sonra Anıt önündeki törenden sonra kamp için Zigana'ya hareket edilerek, zirvede kamp kurulacak.


Pazar günü ise kamp alanından yürüyüş kolu ile Zigana Dağı'ndaki anıta hareket edilecek. Buradaki törenden sonra tekrar zirveye yürüyerek kamp alanında toplanılacak. Zirvedeki camide çığ felaketinde hayatlarını kaybedenlerin ruhlarına ithafen Kur’an-ı Kerim okunacak ve dua edeceğiz, ardından helva dağıtacak.


20 Ocak Pazartesi günü ise TEDAK tarafından Trabzon Merkez İskenderpaşa Camii'nde merhum dağcılar için mevlit okutulacak.


Bilindiği üzere 25 Ocak 2009’da Gümüşhane Torul İlçesi dahilinde kalan Zigana Dağında çığ düşmesi sonucu;

  1-Burçak Sevim,
  2-Davut Akdeniz,
  3-Erhan Terzi,
  4-Özlem Timurcuoğlu,
  5-Hüseyin Karaosmanoğlu,
  6-Gülhanım Piyale,
  7-Yasemin Aktaş,
  8-Hasan Ali İsoğlu,
  9-Dursun İnan, olay yerinde,
10-Hüsniye Sarıbıyık, da tedavi gördüğü Karadeniz Teknik Üniversitesi Tıp fakültesi Farabi Hastanesinde hayatını kaybetmişti.

Çığda Rahmi Keleş, Yonca Yılmaz, Elmas Aykaç, Ural Ayar, Hasan Anahar, Hasan Çiftçi ve Emel Şimşek de yaralanmıştı.

Zigana Dağında, 25.01.2009 günü çığ düşmesi sonucu vuku bulan kazada hayatlarını kaybedenlere Allah’tan rahmet ve sevenlerine sabırlar dileriz.

TRABZON HABER AJANSI - 14.01.2011